İÇİNDEKİLER
Alacak Açısından Belirlilik İlkesi
Rehin Konusu Açısından Belirlilik İlkesi
III. REHİN HUKUKU AÇISINDAN BAĞIMSIZ VE SÜREKLİ HAKLAR.
Hak Sahibinin Tasarruf Yetkilerine Getirilen Kısıtlamalar.
BELİRLİLİK İLKESİ AÇISINDAN BAĞIMSIZ VE SÜREKLİ HAKLAR.
GİRİŞ
Bağımsız ve sürekli haklar, niteliği itibarıyla hem hukukî hem de ekonomik olarak büyük önem taşımaktadır. Zira günümüzde son derece artan konut ihtiyacının giderilmesi, büyük yatırımlar yapılması, turizm bölgeleri oluşturulması için bağımsız ve sürekli hakların kullanılması pratik yönden büyük yarar sağlamaktadır. Ülkemizde son otuz yılda sayılan türden işlemlerin üst hakkı vasıtasıyla yapılması sonucunda bu kurumun önemi daha da artmıştır. Kanun koyucu da bu önemi göz ardı etmemiş, TMK m. 704 ve 998 hükümlerinde bağımsız ve sürekli hakların, tapuda ayrı bir sayfa açılması suretiyle taşınmaz olarak kaydedilebileceğini öngörmüştür.
Taşınmaz üzerinde kurulan bağımsız ve sürekli hakların taşıdığı ekonomik ve hukuki önem doğrultusunda bazı durumların ortaya konulmasında teorik ve pratik yarar vardır. Bu durumların başında rehin kavramı gelir. Özellikle tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına kaydedilerek taşınmaz niteliği kazandırılan bağımsız ve sürekli hakların taşınmaz rehnine konu olması son derece mühimdir. Gerçekten de bağımsız ve sürekli hakların rehin konusu olması doktrinde uzun yıllar tartışılmış ve soruya bir cevap aranmıştır. Anılan durumun bir çözüme kavuşturulması uygulama açısından da büyük önem taşımaktadır. Zira bağımsız ve sürekli hakların, özellikle üst hakkının arz ettiği ekonomik değer göz önüne alındığında uygulamada doğuracağı yarar daha iyi anlaşılır.
Bir alacağın güvencesini taşınmaz rehni oluşturabilir. Taşınmazın taşıdığı ekonomik değerin, bir alacağın güvencesi olmasının istendiği durumlarda ortaya rehin hukukunda geçerli olan ilkeler çıkmaktadır. Bu ilkelerden birisi de belirlilik ilkesidir. Belirlilik ilkesi kısaca, güvence altına alınacak olan alacak miktarının ve rehin konusu olan taşınmazın belirli olması gerektiğini ifade eder[1]. Daha önce belirtildiği üzere, bir taşınmaz üzerinde kurulan bağımsız ve sürekli haklar TMK m. 704 ve m. 998 gereği tapuya taşınmaz olarak kaydedilebilir. Bu durumda belirlilik ilkesinin özellikle taşınmaza ilişkin yönü bağımsız ve sürekli haklar açısından önem arz etmektedir. Zira yukarıda izah edildiği üzere bağımsız ve sürekli hakların ve özellikle üst hakkının taşınmaz rehnine konu olması ekonomik ve hukuki açıdan pek çok sonuç doğurmaktadır.
Belirlilik ilkesinin, bağımsız ve sürekli hakların rehninde oynadığı rol göz önüne alındığında bu durumun ortaya konulması gerektiği sonucuna varmak pek de zor değildir.
BELİRLİLİK İLKESİ
Rehin hakkının kurulduğu sırada rehin konusunun ve güvence altına alınan alacağın belirli olması gerektiğini ifade eder. Bu durumda belirlilik ilkesinin iki yönü vardır. Bunlardan birisi alacak açısından belirlilik ilkesi, diğeri ise rehin konusu açısından belirlilik ilkesidir[2]. Belirlilik ilkesinin bu iki yönü, çalışmanın kapasitesi de değerlendirilerek, taşınmaz rehni bakımından ele alınmıştır.
Alacak Açısından Belirlilik İlkesi
Alacak açısından belirlilik ilkesi, güvence altına alınan alacağın belirli olmasını ifade eder. TMK m. 851 hükmünde taşınmaz rehninin, miktarı Türk parası ile gösterilen belli bir alacak için kurulabileceği; miktarın belirli olmaması halinde taşınmazın değeri ile güvence altına alınacak maksimum miktarın taraflarca belirtilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Söz konusu hükümden taşınmaz rehni ile teminat altına alınan alacağın belirli olması gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak düzenlemenin ikinci kısmında taraflarca üst sınırı belirlenmek kaydıyla miktarı belirli olmayan bir alacak için de rehin kurulabileceği hüküm atına alınmıştır. Anılan düzenlemenin ilk kısmında alacak açısından belirlilik ilkesi ortaya konulmuş, ikinci kısmında biraz yumuşatılmakla birlikte ilke korunmuştur[3].
Türk hukukunda her türlü talep hakkı için taşınmaz rehni tesis edilebilir. Bu sebeple, doğmuş alacaklar bakımından alacağın belirli olması ilkesi temel borç ilişkisi düzeyinde belirliliği değil; alacağın miktarı bakımından belirliliği ifade eder[4]. Taşınmaz rehni ile güvence altına alınacak alacağın miktarının Türk lirası ile gösterilmesi yeterlidir. Hukukî sebebinin ayrıca gösterilmesine gerek yoktur[5]. İleride doğacak alacaklar bakımından ise sadece alacak miktarının belirtilmesi yetmez alacağın hukukî sebebinin de açık olarak belirtilmesi gerekir[6].
Alacak miktarının Türk parası ile gösterilmesi zorunludur. Kanun koyucu TMK m. 851 hükmünde çeşitli durumlarda alacak miktarının yabancı para cinsi ile gösterilebileceğini hüküm altına almıştır[7].
Rehin Konusu Açısından Belirlilik İlkesi
Rehin konusu açısından belirlilik ilkesi, üzerinde rehin hakkı kurulanın belirli olmasını ifade eder. Hangi taşınmazın üzerinde rehin hakkı kurulduğunun açıkça ortaya konması gerekmektedir. TMK m. 854 hükümde rehin kurulurken, üzerinde rehin hakkı tesis edilen taşınmazın belirli olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bu durumda alacağın güvencesini, bir taşınmazın oluşturması hallerinde, güvence oluşturacak olan taşınmaz belirli olmadıkça bu taşınmaz üzerinde rehin hakkı kurulamaz[8].
Taşınmaz rehni ancak tapu sicilinde kayıtlı taşınmazlar[9] üzerinde kurulabilir. Nitekim bu durum TMK m. 853. hükmünde ortaya konulmuştur. Buna göre taşınmaz rehninin tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlar üzerinde tesis edilemeyeceği açıktır. Esasen taşınmazın tapuya kayıtlı olması taşınmazın belirlenmesi açısından bir ön şarttır. Dolayısıyla rehne konu taşınmazın tapuya kayıtlı olması ve kaydedilebilmesi hususu belirlilik ilkesi kapsamındadır[10].
Rehin konusunun belirlenmesi ‘’belirleme’’ ve ‘’bireyselleştirme’’ eylemiyle vücut bulur. Bu faaliyetler rehin konusunun belirlenmesini sağlar. Belirleme eylemi, rehin hakkı kurulurken resmî senette rehin konusu taşınmazı belirtmek suretiyle gerçekleşir. Bireyselleştirme eylemi ise malikin, belirlenmiş olan taşınmazı rehin konusu hale getirme konusunda özgüleme iradesi olarak tanımlanabilir. Bu durumda söz konusu irade, tescil aşamasında malikin rehin hakkı kurulmasına ilişkin yazılı talebinde taşınmazın kimliğini açık olarak belirtmesi suretiyle tapu memuruna yöneltilmelidir. Böylece belirlilik ilkesi taşınmaz rehninde, hem rehin sözleşmesi aşamasında hem de tescil aşamasında uygulama alanı bulmaktadır[11].
Kanunî ipotekler bakımından rehin konusunun belirlenmesi kanun koyucu tarafından yapılmıştır. Zira bu tür ipoteklerin tescile tabi olup olmamasına bakılmaksızın, bu ipoteklerin hangi taşınmaz veya taşınmazlar üzerinde kurulacağı kanunda açıkça belirtilmiştir[12].
Rehin konusunun belirli olması gereği, bir kimsenin bütün taşınmazları üzerinde genel bir rehin hakkı kurması mümkün değildir. Yani bir kimse mevcut bütün ve ileride elde edeceği taşınmazlar üzerinde genel bir rehin sözleşmesi kuramaz. Bu durum birden çok taşınmaz üzerinde rehin hakkı tesis edilemeyeceği anlamına gelmez. Birden çok taşınmaz üzerinde rehin hakkı, üzerinde rehin hakkı kurulacak taşınmazların rehin sözleşmesinde tek tek belirtilmesi suretiyle kurulabilir[13].
REHİN HUKUKU AÇISINDAN BAĞIMSIZ VE SÜREKLİ HAKLAR
TMK m. 704 hükmünde tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli hakların taşınmaz mülkiyetine konu olacağı belirtilmiştir. Aynı Kanunun 998. maddesinde taşınmaz üzerinde kurulan bağımsız ve sürekli niteliği olan hakların tapu siciline kaydedileceği öngörülmüştür. Hükümlerin lâfzından da anlaşılacağı üzere, bu haklatın tapuya kaydedilmesi için iki koşul, bağımsızlık şartı ve süreklilik olmak üzere iki şart öngörülmüştür.
Süreklilik koşulu TMK m. 998’de belirlenmiştir. Bu hükme göre bir hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli süreklilik koşulunu sağlamasına yeterlidir.
Bağımsızlık şartından, taşınmaz üzerinde kurulan irtifak hakkının devredilebilmesi ve mirasçılara geçebilmesi anlaşılır. Bu sebeple münhasıran kişi lehine kurulan veya eşyaya bağlı olarak kurulan irtifak hakları bu şartı sağlamaz. Başka bir deyişle, intifa ve oturma hakkı ile eşya lehine kurulan irtifak hakları bağımsız olamaz. Bu durumda yalnızca düzensiz kişiye bağlı irtifaklar ile bağımsızlık niteliği kararlaştırılmış ve kişiye bağlı olarak kurulmuş diğer irtifaklar bağımsızlık şartını gerçekleştirebilir. Düzensiz kişiye bağlı irtifaklar, üst hakkı ve kaynak hakkıdır. Bu haklar aksi kararlaştırılmadıkça devredilebilir ve mirasçılara geçer. Diğer irtifaklar olarak belirtilen irtifak hakları ise devredilemez ve mirasçılara intikal etmez ancak bu durumun aksi kararlaştırılabilir[14].
Yukarıda anlatılanlar ışığında aksi kararlaştırılmadıkça bağımsız olan ve en az 30 yıl süre ile kurulduğu takdirde sürekli nitelik arz eden üst hakkı ve kaynak hakkının incelenmesinde yarar vardır.
Kaynak Hakkı
Kaynak hakkı, TMK m. 837’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre kaynak hakkı, başkasının arazisinde bulunan kaynaktan, su alma ve suyu kendi arazisine taşıma hakkıdır[15]. Aksi kararlaştırılmadıkça bu hak da tıpkı üst hakkı gibi devredilebilir ve mirasçılara geçer. En az otuz yıl için kurulmuş olan kaynak hakkı TMK m. 837/III hükmü gereği sürekli niteliktedir.
Su kaynağının kaynak hakkının konusunu oluşturası için bu suyun arazi malikine ait olması gerekmektedir. Yeraltı suları ve akarsular devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu için kaynak hakkının konusunu devletin hüküm ve tasarrufu altında olmayan sular oluşturur. Bir kaynağın arazi malikine ait olabilmesi için yeraltındaki suyun sürekli bir biçimde arazinin dışına çıkmayacak kadar yeryüzüne kendiliğinden sızması gerekmektedir. Bu sayılan kapsamı aşan su kaynağı devletin hüküm ve tasarrufu altına girer[16].
Kaynak hakkı sahibine suyu alma ve kendi arazisine taşıma yetkileri verir. Hak sahibinin bu doğrultuda inşa ettiği yapılar arazinin mülkiyetinden ayrılarak hak sahibinin mülkiyetine dâhil olur[17].
Kaynak hakkı TMK’de ayrıntılı düzenlenmemiştir. TMK m. 837/II hükmünde aksi kararlaştırılmadıkça tabiri yer almaktadır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere hak sahibinin tasarruf yetkileri sınırlanabilir. Hak sahibinin tasarruf yetkisine getirilen kısıtlamaların doğurduğu sonuçlar aşağıda incelenmiştir.
Üst Hakkı
Üst hakkı, hak sahibine yüklü taşınmazın üstünde veya altında yapı inşa etmek ya da mevcut yapıları muhafaza etmek ve bu yapılar üzerinde yüklü taşınmazdan bağımsız olarak mülkiyet hakkı kurma yetkisi veren bir irtifak hakkıdır[18]. Bu durum TMK m. 826 hükmünde üst hakkı, sahibine yüklü taşınmazın üstünde veya altında yapı inşa etmek veya mevcut yapıları korumak yetkisi veren bir irtifak hakkı olarak tanımlanmıştır. Üst hakkının sahibine inşa edilen yapılar üzerinde mülkiyet hakkı kurma yetkisi ise TMK m. 726. hükmünde ortaya konulmuştur. Anılan hükme göre, başkasının taşınmazın üstünde veya altında üst hakkına dayanarak inşa edilen yapılar taşınmaz sahibine değil üst hakkı sahibine ait olur.
Aslında ‘’üst arza tabidir’’ (superficies solo cedit) ilkesi uyarınca bir arazinin üstündeki ve altındaki yapılar, bitkiler ve kaynaklar o taşınmazın mülkiyetinin kapsamına girer. Nitekim bu durum TMK m. 718 hükmünde ortaya konulmuştur. Ancak aynı maddede yasal sınırlamalar saklı kalmak kaydıyla denilmek suretiyle, istisnalar olabileceği kabul edilmiştir. Bu durumda üst hakkı sahibine yapılar üzerinde mülkiyet hakkı verilmesi bu maddenin bir istisnasını teşkil eder[19].
Üst hakkının konusunu yüklü taşınmaz oluşturmaktadır[20]. Yani üst hakkının konusunu taşınmazlar oluşturur. Bu durumda hangi taşınmazlar üzerinde üst hakkı kurulabileceği konusu önem taşır. Üst hakkı, araziler ve bağımsız sürekli haklar üzerinde kurulur. Arazi özel mülkiyet konusu olabildiği gibi kamuya ait taşınmazlardan da olabilir[21]. Bu durum üzerinde üst hakkı tesis edilmek istenen bağımsız ve sürekli haklar için de geçerlidir.
Diğer İrtifaklar
Kanun koyucunun diğer irtifak hakları adı altında düzenlemiş olduğu irtifak hakları, TMK m. 838 hükmünde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre bu haklar herhangi bir kişi veya topluluk adına tesis edilebilen, sınırlı sayıda olmayan haklardır. Bu haklar kural olarak devredilemez ve mirasçılara geçmez. Ancak taraflar aksini kararlaştırabilir. Hakların kapsamı ise hak sahibinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Bu haklara uygun düştüğü ölçüde taşınmaz lehine kurulan irtifak haklarına ilişkin hükümler uygulanır[22].
Taraflar bu hakların devredilebilmesini ve mirasçılara geçmesini kararlaştırabilir. Böylece söz konusu haklar bağımsızlık niteliği kazanır. Bununla beraber, hak en az otuz yıl süre için tesis edilmişse, süreklilik şartını gerçekleştirir. Böylece söz konusu hakların, tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmesi mümkün hale gelir.
Hak Sahibinin Tasarruf Yetkilerine Getirilen Kısıtlamalar
Üst hakkı ve kaynak hakkı aksi taraflarca kararlaştırılmadığı sürece bağımsızdır. Yani devredilebilir ve mirasçılara geçer. Nitekim bu durum TMK m. 826/II hükmünde ortaya konulmuştur. Ancak kanunun lâfzından da anlaşılacağı üzere bu durumun aksi taraflarca kararlaştırılabilmektedir. Taraflarca üst hakkı ve kaynak hakkı sahibinin bu hak üzerindeki tasarruf yetkilerinin kısıtlandığı zamanlarda bu hakların tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmesi durumu değişkenlik gösterir.
Kanun koyucunun diğer irtifak hakları olarak adlandırdığı irtifak hakları ise taraflar kararlaştırırsa bağımsız olabilmektedir. Dolayısıyla bu haklar, üst hakkı ve kaynak hakkından kendiliğinden bağımsız olmaması sebebiyle ayrılır. Bu haklar, taraflar bağımsızlık ve süreklilik şartını gerçekleştirmişse tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilebilir. Öncelikle üst hakkı ve kaynak hakkı sahiplerinin, sonrasında ise diğer hak sahiplerinin tasarruf yetkilerine getirilen kısıtlamaların, bağımsızlık şartına etkileri incelenmiştir.
Üst hakkı ve kaynak hakkı sahibinin bu hak üzerindeki tasarruf yetkilerinin kısıtlanmasının, bu hakların bağımsızlığı üzerinde etkileri konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Her yazarın görüşünü temellendirdiği olgular farklılık göstermekle birlikte başlıca iki görüş vardır[23].
Birinci görüşü savunan yazarlar, üst hakkı ve kaynak hakkı sahibinin tasarruf yetkisini sınırlayan her türlü anlaşmanın, hakkın bağımsızlığını ortadan kaldırdığını ifade etmektedir. Zira bir hakkın bağımsız olabilmesi için hak sahibinin tasarruf yetkilerinin hiçbir türlü kısıtlanmamış olması gerekir. Üst hakkı ve kaynak hakkı sahibinin tasarruf yetkisi sınırlanmış ise bu hak bağımsız ve sürekli hak olarak tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilemez. Bu durumda ise üst hakkının ve kaynak hakkının taşınmaz olarak işlem görmesi mümkün olmaz. Yani üst hakkı taşınmaz olarak işlem görmesi imkânsız olduğu için de bu hak taşınmaz rehnine konu olamaz. Hemen belirtmek gerekir ki Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü de aynı kanaattedir. Gerçekten de Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü üst hakkına dair genelgesinde[24], 30 yıl ve daha uzun süreli üst hakkının, üçüncü şahıslara devredilemeyeceğine, mirasçılara intikal edemeyeceğine, ayni hak tesis edilemeyeceğine ve bu tip tasarrufların arazi malikinden izin alınmakla yapılabileceğine dair resmî senette kısıtlamalar getirilmesi halinde bu hakkın bağımsızlık niteliğinin kalmadığını belirtmiştir[25].
Konuya dair ikinci görüş ise üst hakkı ve kaynak hakkı sahibinin tasarruf yetkisine getirilen her türlü sınırlamanın hakkın bağımsızlığını ortadan kaldırmadığını ifade etmektedir. Bu tip kısıtlamalar belirli bir ağırlıkta olmadığı sürece hakkın bağımsızlığı devam eder. Yani kısıtlamalar hak sahibinin tasarruf yetkisini ortadan kaldıracak düzeyde olmalıdır. O halde bu ağırlığın ortaya konulması gerekir. Hak sahibinin, üst hakkını sadece belirli kişilere devredebileceği, yalnızca belirli kişiler lehine rehin hakkı kurabileceği gibi üst hakkı sahibinin tasarruf yetkisini ortadan kaldırmayan kısıtlamalar, hakkın bağımsızlığını zedelemez. Ancak hak sahibinin hakkı devretmesinin arazi malikinin genel iznine tabi olduğu gibi kısıtlamalar bağımsızlığı ortadan kaldırır. Yani tasarruf, arazi malikinin kayıtsız şartsız iznine bağlanmış ise, arazi maliki bir keyfiyete sahiptir. Böyle bir durumda üst hakkının bağımsızlığından elbette söz edilemez. Fakat arazi malikinin sadece belirli şartlar gerçekleştiğinde izin vermeyebileceğine dair kayıtlar tasarruf yetkisinin hala hak sahibinde olduğunu gösterir. Bu durumda arazi malikinin izninin objektif kriterlere dayanması durumunda hakkın bağımsızlığı devam eder. O halde sadece belirli kişiler lehine rehin kurulabileceği, sadece belirli bölgede ikamet edenlerin hakkı devralabileceği, arazi malikinin sadece yabancı ülke vatandaşlarının hakkı iktisap etmesine izin vermeyebileceği gibi kısıtlamalar hak sahibinin tasarruf yetkisinin devam ettiğini gösterir ve bu gibi durumlar hakkın bağımsızlığını ortadan kaldırmaz. Sonuç olarak bu tip kısıtlamalara tabi tutulan üst hakkı süreklilik koşulunu da sağladığı takdirde tapu sicilinin ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilebilir[26].
Yukarıda genel hatlarıyla belirtilen görüşlerden ikincisine katılmayı uygun buluyoruz. Kanaatimizce üst hakkına veya kaynak hakkına ilişkin resmî senette konulan kayıtlar, hak sahibinin tasarruf yetkisini ortadan kaldıracak ölçüde ve derinlikte olmadığı takdirde, hakkın bağımsızlığını zedelemez[27]. Nitekim TMK m. 827’de de öngörüldüğü üzere bu kayıtlar aynî etki taşıyacağından üst hakkının tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmesi durumunda herhangi bir sıkıntı doğurmaz. Zira üst hakkı üzerindeki tasarruf kısıtlamaları herkesçe bilinebildiğinden, bu kısıtlamalara aykırı tasarruf edilemez[28].
Esasen üst hakkının ve kaynak hakkının en önemli özelliklerinden birisi bağımsız ve sürekli olduğu takdirde tapu siciline ayrı bir taşınmaz olarak kaydedilebilmesidir. Zaten bu hakkın aksi kararlaştırılmadıkça bağımsız olması, üst hakkını ve kaynak hakkını diğer irtifaklardan ayırır. Yani aslında üst hakkı ve kaynak hakkı bağımsız haklardır. Taraflarca getirilen en ufak kısıtlamanın, bu hakkın bağımsızlığını ortadan kaldıracağını öngörmek kanunun amacına aykırı düşer. İlk görüş kabul edilirse, meselâ stratejik amaçla öngörülmüş olan basit bir tasarruf kısıtlaması bu hakkın bağımsızlığını ortadan kaldırır. Bunun sonucunda ise söz konusu hak tapu sicilinin ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilemez, üzerinde taşınmaz rehni kurulamaz. Üst hakkının taşıdığı ekonomik değer de göz önüne alındığında kanunun öngördüğü amacın bu olmadığı kolayca anlaşılır. Zira kanun koyucu üst hakkı sahibine yetkiler verirken arazi sahibini de korumak istemiş, buna paralel olarak TMK m. 827’de üst hakkı ve kaynak hakkı sahibiyle arazi maliki arasında yapılan anlaşmalara aynî etki tanımıştır[29]. Yani kanun koyucunun amacı üst hakkının ve kaynak hakkının bağımsız olmasını engellemek değil, üst hakkının ve kaynak hakkının bağımsız olması sonucunda arazi malikinin öngöremeyeceği sonuçlara katlanmasını engellemektir. Bu görüşün kabul edilmesi özellikle, devlet arazileri üzerinde kurulan düzensiz kişiye bağlı irtifak haklarında, devletin koymak istediği stratejik amaçla öngörülmüş tasarruf kısıtlamalarının bağımsızlığı ortadan kaldırmaması sonucunu doğurur. Söz konusu hakların sürekli olması halinde taşınmaz olarak tapu sicilinin ayrı bir sayfasına kaydedilebilmesini sağlar. Böylelikle düzensiz kişiye bağlı irtifak hakları, taşınmaz rehninin konusu olabilir. Sonuç olarak düzensiz kişiye bağlı irtifak hakkı tesis edilerek yapılması öngörülen yatırımın, bu hakkın taşınmaz rehnine konu olmasıyla sağlanan krediyle yapılabilmesinin önü açılır. Birinci görüşün benimsenmesi halinde, devletin stratejik amaçlarla öngördüğü sınırlamalar sebebiyle bu hakkın taşınmaz rehni vasıtasıyla kredi teminatı olarak kullanılması mümkün olmaz. Bu durumda yapılmak istenen yatırım daha zor koşullarda hayata gelir. Kanun koyucunun amacının bu olmadığı açıktır. Sonuç olarak hem kanunun amacından hareketle hem de ekonomik gerekçelerle ikinci görüşün kabul edilmesi daha olumlu sonuçlar doğurur.
Kanun koyucunun diğer irtifak hakları olarak nitelendirdiği haklar, kişiye bağlı olarak kurulup da, hak sahibinin, hakkı devredebilmesi ve hakkın mirasçılara geçmesi kararlaştırılırsa, bağımsızlık şartını gerçekleştirir. Bu durumda yukarıda açıklamış bulunduğumuz durum bu haklar için de geçerlidir. Nitekim söz konusu haklarda, hak sahibine devir hakkı tanınmakla beraber, bu hakkın çeşitli yönlerden kısıtlandığı durumlar söz konusu olabilir. Kanaatimizce bu tip durumlarda, resmî senette hak sahibine tanınan devir yetkisinin belirli ağırlıkta kısıtlanıp kısıtlanmadığına bakılmalıdır. Resmî senette tanınan bu devir yetkisi önemli ölçüde kısıtlanmışsa bu haklar bağımsız olamaz. Ancak tanınan devir yetkisi önemli ölçüde kısıtlanmamışsa, bu haklar bağımsızlık şartını gerçekleştirmiş sayılmalıdır.
BELİRLİLİK İLKESİ AÇISINDAN BAĞIMSIZ VE SÜREKLİ HAKLAR
Belirlilik ilkesi çerçevesinde bağımsız ve sürekli haklar değerlendirilirken önce sözleşmeden doğan rehinler ardından kanundan doğan rehinler incelenmiştir. Ayrıca bu durum söz konusu bağımsız ve sürekli hakkın tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilip kaydedilmemesine göre de değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Sözleşmeden Doğan Rehinler
Bağımsız ve sürekli nitelik taşıyan bir irtifak hakkı eğer tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmişse, bu hak taşınmaz rehninin konusunu oluşturabilir. Bu durum özellikle üst hakkında, yapılması planlanan yapının, bu hakkın taşınmaz rehni yolu ile teminat gösterilerek alınan borç ile inşa edilmesini sağlar. Kuşkusuz bu durum hak sahibi için önemli bir avantajdır. Üst hakkının rehni ile hak sahibinin malik olduğu yapı rehin kapsamına girer. Rehnin kapsamına hakkın kurulduğu arazi girmez[30].
Bağımsız ve sürekli hakkın taşınmaz rehnine konu olabilmesi için bağımsız ve sürekli hakkın tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına TMK m. 704 ve 998 hükmünde öngörüldüğü üzere taşınmaz olarak kaydedilmesi gerekir. Bu durum belirlilik ilkesinin bir sonucudur. Yani tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilmeyen veya kaydedilemeyen üst hakkı ve kaynak hakkı taşınmaz rehninin konusunu oluşturamaz[31]. Bu durumda hakkın sahibinin tasarruf yetkisine önemli ölçüde kısıtlamalar getirilmiş bir hak tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilemez. Kanaatimizce tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak tescil edilmiş haklarda, bu hakka yönelik tasarruf yetkisine dair önemli ölçüde olmayan kısıtlamalar öngörülmüşse, söz konusu hak taşınmaz rehnine konu olurken bu kısıtlamalara uyulması zorunludur[32]. Zira TMK m. 827 gereği bu kısıtlamalar aynî etki doğurur. Meselâ yabancı banka lehine rehnedilmesi yasaklanmış olan bir üst hakkı, tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilmişse; bu hak üzerinde yabancı banka lehine ipotek tesis edilemez. Belirlilik ilkesi açısından değerlendirildiğinde bağımsız ve sürekli hakkın tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilmiş olması gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Ayrıca resmî senette öngörülen kısıtlamalara uyulması gerekir. Üzerinde rehin hakkı kurulacak taşınmazın belirlenmesi gerekir. Öngörülen kısıtlamalar da aynî etki taşır. Söz konusu bağımsız ve sürekli hak rehin konusu olacaksa kısıtlamalara uyulmadan taşınmaz belirleme işlemi yapılamaz. Kanaatimiz bu yönde olsa da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü farklı bir görüştedir. Yukarıda izah edilen üzere Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü yayınladığı genelgede tasarruf sınırlamalarına gidilmiş bir üst hakkının tapu kütüğüne ayrı bir taşınmaz olarak kaydedilemeyeceğini öngörmüştür. Dolayısıyla uygulamada, tasarruf sınırlamalarına gidilmiş bir üst hakkı veya kaynak hakkı tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak tescil edilemez. Bu durumda tapu kütüğüne sadece tasarruf sınırlamalarına gidilmemiş üst hakkı, kaynak hakkı ile tasarruf serbestisi tanınmış ve bu serbestide kısıtlamaya gidilmemiş diğer irtifaklar taşınmaz olarak kaydedilebilir. Sonuç olarak tapu kütüğüne kaydedilmiş bağımsız ve sürekli haklar üzerinde herhangi bir tasarruf sınırlaması söz konusu olmamaktadır. Dolayısıyla uygulamada, eğer bir irtifak hakkı tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilmişse hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın taşınmaz rehnine konu olabilir[33]. Bu hakkın taşınmaz rehnine konu olması için tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilmiş olması belirleme faaliyeti açısından ve rehin konusu olabilmesi açısından gerekli ve yeterlidir.
Bağımsız ve sürekli hak tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilmemişse belirlilik ilkesi gereği taşınmaz rehnine konu olamaz. Bu durumda taşınmaz olarak kaydedilmeyen bağımsız ve sürekli haklar ancak TMK m. 954 vd. hükümlerinde düzenlenen alacaklar ve diğer haklar üzerinde rehne tabi olurlar[34]. Bu durumda tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak tescil edilmemiş bağımsız ve sürekli haklar TMK m. 955 hükmü gereği yazılı bir rehin sözleşmesiyle rehin konusu olabilir[35]. Anılan maddede yazılı sözleşmeyle ile birlikte devre ilişkin şeklin de meydana getirilmesi gereğinden bahsedilmişse de rehnin konusunu taşınmaz değil, bağımsız ve sürekli hak oluşturduğundan burada taşınmaz üzerinde irtifak hakkının kazanılmasına dair hükümlerin uygulanmasına ihtiyaç yoktur. Yani rehne ilişkin yazılı sözleşme gerekli ve yeterlidir[36].
Kanundan Doğan Rehinler
Bağımsız ve sürekli haklar sözleşmeden kaynaklanan rehinlere konu olabilecekleri gibi kanundan doğan rehinlere de konu olabilirler[37]. Bu duruma TMK m. 834 hükmü misâl gösterilebilir. Söz konusu hükme göre üst hakkı karşılığı olarak arazi malikine irat biçiminde edimler borçlanılmışsa; arazi maliki, borçlanılan edimlerin güvencesini oluşturması maksadıyla, üst hakkı taşınmaz olarak tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına kaydedilmişse üst hakkı sahibinden en çok üç yıllık irat için ipotek tesis edilmesini isteyebilir. Bu durumda arazi malikinin en çok üç yıllık irat için tescile tabi bir ipotek hakkı söz konusudur[38].
Yukarıda belirtildiği üzere kanundan doğan ipoteklerde rehin konusunun belirlenmesi kanun koyucu tarafından yapılmıştır. Yani bir kanunî ipotek doğduğunda tescile tabi olsun veya olmasın hangi taşınmaz üzerinde doğduğu kanun tarafından belirlenmiştir[39]. Bu durumda bağımsız ve sürekli haklar üzerinde bir kanunî ipotek söz konusu olduğunda, bağımsız ve sürekli hakkın tapu kütüğünde ayrı bir taşınmaz olarak kaydedilmiş olması gereklidir. Tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmiş bağımsız ve sürekli haklar üzerinde kanundan doğan ipotekler tescil edilebilir. Burada önemli olan, ipoteğin konusu olan alacağın söz konusu bağımsız ve sürekli haktan kaynaklanması gerekmektedir. Başka bir deyişle kanunî ipotek ile güvence altına alınan alacağın yapı mülkiyetinden kaynaklanması gerekir. Bu durumda belirleme işlemi kanun tarafından yapıldığından, söz konusu bağımsız ve sürekli hak üzerinde ipotek tescil edilir. Tescil talebi ise bağımsız ve sürekli hak maliki tarafından yapılır[40]. Tescile tabi olmayan kanunî ipotekler problem doğurmaz. Zira ortada tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmaz olduğu için ipotek hakkı söz konusu bağımsız ve sürekli hak üzerinde tesis edilir[41].
Eğer tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmemiş bir bağımsız ve sürekli hak söz konusu ise bu hak üzerinde ipotek hakkı doğmaz. Zira TMK m. 853 gereği taşınmaz rehni ancak tapuda kayıtlı taşınmazlar üzerinde kurulabilir[42]. Bu durumda lehine kanunî ipotek hakkı doğmuş kişinin bu hakkın tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydını isteme imkânı olup olmadığı meselesi ortaya çıkar. TMK m. 826/III hükmü üst hakkının tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydını isteme yetkisini açıkça hak sahibine vermiştir. Bu durum kaynak hakkı için de geçerlidir. TMK m. 826 hükmü karşısında lehine kanunî ipotek hakkı doğan taraf bu hakkın tapu siciline tescilini isteyemez. Ancak bu durumun hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Meselâ sırf TMK m. 834 hükmünün uygulama alanı bulmasını engellemek amacıyla bağımsız ve sürekli üst hakkı sahibi, bu hakkının tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmesine karşı çıkabilir. Bu durumda lehine tescile tabi ipotek hakkı doğmuş kişinin yapabileceği hiçbir şey olmaması hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurur. Bu tip durumlarda kanuni ipotek alacaklısının TMK m. 2 hükmünden hareketle tescili talep ve dava yolu ile ileri sürme hakkının olduğu doktrinde ileri sürülmüştür[43].
Bağımsız ve sürekli nitelikte olmayan üst hakkı ve kaynak hakkı üzerinde tescile tabi kanunî rehin hakkı ile güvence altına alınmış bir alacak var olsa bile tescil edilemeyeceği için rehin hakkı doğmaz. Arazi ile üzerindeki yapının mülkiyeti üst hakkı ile ayrılacağı için arazi üzerinde de tescil edilemez. Bu durumda söz konusu alacaklar için rehin güvencesi asla söz konusu olmaz[44].
SONUÇ
Üst hakkı sahibinin tasarruf yetkilerinin kısıtlanması, bu hakkın bağımsızlık değerlendirmesini etkilemektedir. Bu durum söz konusu hakkın tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmesi durumunda değişiklikler meydana getirmektedir. TMK m. 704 ve 998 hükmü gereği tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına kaydedilmiş bağımsız ve sürekli haklar, taşınmaz hükümlerine tabi olacağından bu hakların rehnedilebilmesi sorunu ortaya çıkar. Özellikle ülkemizde büyük yatırımların üst hakkı tesis edilerek yapılması göz önüne alındığında taşıdıkları ekonomik değer itibarıyla bu hakların rehnedilebilmesi son derece önemlidir.
Üst hakkı ve kaynak hakkı sahibinin tasarruf yetkilerinin sınırlanması halinde, söz konusu kısıtlamaların belirli ağırlıkta olmaması durumunda hakkın bağımsızlığının devam ettiği kabul edilmelidir. Bu durumda söz konusu üst hakkı ve kaynak hakkı tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilebilir, taşınmaz rehnine konu olabilir. TMK m. 827 hükmü gereği tasarruf yetkisine getirilen kısıtlamalar herkesçe bilineceğinden bu kısıtlamalara aykırı bir rehin hakkı kurulamaz. Söz konusu kısıtlamalara aykırı rehin hakkı kurulması talebi tapu memuru tarafından TST m. 18 ve m. 19 hükümleri gereği reddedilmesi gerekir.
Özellikle devlet arazisi üzerinde kurulan üst hakkının rehnedilebilmesi konusunda, tasarruf kısıtlamaları önem arz eder. Zira devlet söz konusu üst hakkı kurulurken stratejik tasarruf kısıtlamaları öngörebilir. Uygulamada Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün konuya dair genelgesi doğrultusunda tasarruf kısıtlamalarına yer verilmiş üst hakkı tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilmemektedir. Bu durumda Devletin stratejik öneme dayanarak öngörmüş olduğu tasarruf kısıtlamaları sebebiyle bu haklar tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilmemektedir. Son derece yüksek ekonomik değere sahip bu haklar taşınmaz rehnine konu olamamaktadır. Yapılması öngörülen yatırımın, bu hakkın taşınmaz rehni suretiyle teminat gösterilerek elde edilebilecek kredilerle yapılmasının önü kapatılmaktadır. Bu durumun kanunun amacına uygun olmadığı ortadadır. Kanunun yorumunun bu şekilde yapılması değişen günümüz şartlarına uymamaktadır. Bu durumda belirli ağırlıkta olmayan tasarruf kısıtlamalarının hakkın bağımsızlığını ortadan kaldırmadığı kabul edilmelidir. Böylece bu tip kısıtlamalara tabi tutulmuş üst hakkı tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilebilir. Dolayısıyla yeterli ağırlıkta olmayan tasarruf sınırlamaları öngörülmüş üst hakkının taşınmaz rehni vasıtası ile teminat gösterilmesinin önü açılmış olur.
Sonuç olarak belirli ağırlıkta olmayan tasarruf kısıtlamaları içeren üst hakkının ve kaynak hakkının bağımsızlık niteliğinin devam ettiğinin kabul edilmesi, bu hakkın süreklilik koşulunu da taşıması halinde tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilebilmesi sonucunu doğurur. Böylece söz konusu hak taşınmaz rehninin konusunu oluşturması sağlanır. Bu durumun kabul edilmesi hem arazi maliki hem de bağımsız ve sürekli hak sahibi için olumlu sonuçlar doğurmaya elverişlidir.
Av. Ahmet Selim ATEŞ
Nisan 2017, Ankara
* Dipnotlarda yer alan eserler yazarların soyadı ile anılmıştır. Aynı yazarın birden fazla eserinden yararlanılması durumunda, kaynakçada eserin yanında parantez içinde kısaltılmışı gösterilmiştir.
[1] AKİPEK, Jale/AKINTÜRK, Turgut, Eşya Hukuku, İstanbul 2009, s. 756; SAYMEN, Ferit Hakkı/ELBİR, Halid Kemal, Türk Eşya Hukuku Dersleri, İstanbul 1963, s. 530.
[2] GÜRSOY, Kemal T./EREN, Fikret/CANSEL, Erol, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1984, s. 960; ACAR, Faruk, Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015, s. 42; SAYMEN/ELBİR, s. 530; SARI, Suat, Taşınmaz Rehninde Belirlilik İlkesi, Prof. Dr. M. Kemal OĞUZMAN’ın Anısına Armağan, s.963-1011, İstanbul 2000, s. 963; DOĞAN, Filiz, İpotek Açısından Belirlilik İlkesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 1992/3, s.372-406, s. 373.
[3] DOĞAN, s. 375; ACAR, s. 44; GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 964; SARI, s. 966; AKİPEK/AKINTÜRK, s. 757.
[4] GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 961; ACAR, Rehin, s. 44; SARI, s. 966; SAYMEN/ELBİR, s. 531; AKİPEK/AKINTÜRK, s. 756.
[5] GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 961.
[6] AKİPEK/AKINTÜRK, s. 757; aksi görüş için bkz. GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 962; DOĞAN, s. 378.
[7] Alacak miktarının Türk parası ile gösterilmesi gereği hakkındaki hükmün niteliği üzerinde doktrinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Ancak söz konusu görüşler, çalışmada incelenen olan konu üzerinde bir etki doğurmayacağından bu görüşlere çalışma içerisinde yer verilmemiştir. Konu hakkındaki tartışmalar için bkz. SARI, s. 965; yapancı para ipoteği hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. JAVADKHANI, Sheida, Türk Hukukunda İpotek, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2016, ‘’http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29771/Javadkhani_Sheida.pdf’’, Erişim Tarihi: 02/04/2017, s. 88 vd.
[8] ACAR, Rehin, s. 42; GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 969; AKİPEK/AKINTÜRK, s. 761; SARI, s. 991, SAYMEN/ELBİR, s. 533; ACAR, Rehin Hukukunda Taşınmaz Kavramı ve Özellikle Belirlilik İlkesi, İstanbul 2017, s. 162.
[9] Tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilebilen taşınmazların neler olduğu TMK m. 704 ve 998’de hüküm altına alınmıştır. Anılan maddeye göre arazi, taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyetine konu bağımsız bölümler tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilir. Ancak belirtmek gerekir ki taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve sürekli hakların tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilmesi mecburi değildir. Söz konusu hakların tapu kütüğünde ayrı bir sayfa açılarak taşınmaz olarak kaydedilmesi, bağımsız ve sürekli hak sahibinin talebine bağlıdır.
[10] ACAR, Belirlilik, s. 164; GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 969.
[11] ACAR, Rehin, s. 43.
[12] ACAR, Rehin, s. 44.
[13] ACAR, Rehin, s. 44; Bir alacaktan dolayı birden çok taşınmaz rehin verilmek istenirse TMK m. 855 uygulama alanı bulur. Bu durumda ya her taşınmazın alacağın ne kadarlık kısmına teminat oluşturduğu belirtilir, ya da taşınmazların maliki aynı kişi veya teminat altına alınacak olan alacağın borçluları müteselsil borçlu olur. Aksine bir anlaşma bulunmadıkça da güvence, taşınmazların her birisine değeri oranında dağıtılır. Ayrıntılı bilgi için bkz. SARI, s. 1003 vd. ; GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 973 vd. ; SAYMEN/ELBİR, s. 536 vd.
[14] GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 890; KUNTALP, Erden, Bağımsız ve Sürekli Hakların Özellikle Üst Hakkının Taşınmaz Olarak İşlem Görmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 1991/4, s.528-551, s.534.
[15] ABİK, Yıldız, Kaynak Hakkına İlişkin Türk Medeni Kanunundaki Hükümler Hakkında Bir Değerlendirme, TABAD, C. 3 S. 1, s. 79-91, 2010, s. 81.
[16] ABİK, s. 80; ayrıntılı bilgi için bkz. BAŞPINAR, Veysel, Su mülkiyeti açısından Türk Medenî Kanunu, yeraltı suları hakkında kanun ve su kanunu tasarısı hükümlerinin değerlendirilmesi, AÜHFD, C. 65, S. 4, s. 2725-2754, 2016, s. 2737 vd.
[17] ABİK, s. 81.
[18] AKİPEK, Jale, Üst Hakkı Kavramı, Muhtevası ve Mahiyeti, Prof. Dr. H.C. Oğuzoğlu’na Armağan, s. 25-71, Ankara 1972, s. 32; GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 891; AKİPEK/AKINTÜRK, s. 703; SAYMEN/ELBİR, s. 495; WIELAND, Karl Albert, Kanunu Medenîde Aynî Haklar Cilt II, Tercüme Eden: İsmail Hakkı Karafakılı, Ankara 1949, s. 496.
[19] ÜNAL, Mehmet, Türk Medeni Hukukunda Yapı (Üst) Hakkı, Ankara 1988, s. 45 vd. ; GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 892.
[20] Bu konu üzerine doktrinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre ‘’üst irtifakı’’ ve ‘’yapı mülkiyeti’’ kavramları ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bu durumda üst irtifakının konusunu yüklü taşınmaz, yapı mülkiyetinin konusunu ise yapı oluşturmaktadır. Bkz. ÜNAL, s. 135 vd. ; Bir başka görüş üst hakkında asıl unsurun irtifak hakkı olması sebebiyle üst hakkının konusunu yüklü taşınmaz olarak değerlendirmektedir. Bkz. AKİPEK, Üst Hakkı, s. 40.
[21] Kamuya ait taşınmazların önemli bir kısmını orman arazileri oluşturmaktadır. Ormanlar üzerinde ayni hak niteliğinde bir üst hakkı kurulabileceği öğreti ve uygulama tarafından kabul edilmektedir. Gerçekten de OK m. 17 ve m. 115 hükümlerinden de ormanlar üzerinde üst hakkı kurulabileceği anlaşılmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki bu üst hakkının süresi 49 yılı geçemez ve kurulması Maliye, Tarım ve Orman bakanlıklarının iznine bağlıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. AKİPEK, Jale, Devlet Orman Arazisi Üzerinde Üst Hakkı, Prof. Dr. Osman F. BERKİ’ye Armağan, s. 1-35, Ankara 1977, s. 19 vd.
[22] AKİPEK/AKINTÜRK, s. 719; SAYMEN/ELBİR, s. 499; WIELAND, s. 506 vd. ; ayrıntılı bilgi için bkz. GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 906 vd.
[23] Çalışmamızda konuya dair görüşlerin dayandığı olguların ayrıntılı olarak incelenmesinde yarar görülmemiştir. Söz konusu görüşler genel esaslarıyla ele alınıp, bu görüşlerin doğuracağı sonuçlar ortaya konulmaya çalışılmıştır.
[24] Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün 15/06/2010 tarihli 1705 sayılı genelgesi.
[25] KUNTALP, s. 536 vd. ; BELEN de bu görüşü savunan yazarların görüşlerine eserinde yer vermiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. BELEN, Bağımsız Üst Hakkının Tasarruf Sınırlamalarına Konu Olmasının Hüküm ve Sonuçları, Vecdi ARAL’a Armağan, Kocaeli 2001, s. 374 vd.
[26] AKİPEK, Üst hakkı, s. 38; BELEN, s. 385.
[27] AKİPEK, Üst hakkı, s. 38; BELEN, s. 385
[28] Bu kısıtlamalara aykırı tasarruf işlemi yapılmak istendiği takdirde, tapu memurunun bu talebi TST. m. 18 ve m. 19 hükümleri doğrultusunda reddetmesi gerekir. Ancak bir şekilde bu kısıtlamalara aykırı tasarruf işlemi yapılması hali bu çalışmanın kapsamını aşmaktadır. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. BELEN; s. 386 vd.
[29] AKİPEK/AKINTÜRK, s.706; TMK m.827 hükmünün yürürlükte olmadığı yıllarda tasarruf kısıtlamalarına ayni etki tanınması konusunda birçok yazar görüş belirtmiştir . Bu doğrultuda yazarların bir bölümü resmî senette öngörülen anlaşmalara tapu sicilinden anlaşılabildiği ölçüde aynî etki tanımışlardır. Bkz. GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 898; AKİPEK, s. 38. Ancak TMK m. 827 hükmü yürürlüğe girdikten sonra bu tartışmanın somut bir önemi kalmamıştır.
[30] ACAR, Belirlilik, s. 284.
[31] ACAR, Belirlilik, s. 164.
[32] GÜRSES, Davut, Kredi Teminatı Olarak Üst Hakkı İpoteği, Bankacılar Dergisi, S.76, s.3-17, 2011, s. 8.
[33] GÜRSES, s.7.
[34] KUNTALP, s. 550; ÜNAL, s. 156; ERGÜNE, Mehmet Serkan, Üst Hakkının Tasarruf İşlemlerine Konu Olmasına İlişkin Hukuki Sorunlar, İÜHFM C. LXVI, S.1, s. 275-292, 2008, s. 288; Tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmeyen bağımsız ve sürekli hakların rehin konusu olup olamayacağına dair kimi yazarlar hakkın devrini ve rehnini farklı olarak değerlendirmeye tutmuşlar, devrin resmî senetle sağlanabileceği, rehnin ise yazılı rehin sözleşmesiyle kurulabileceği sonucuna varmışlardır. Biz de bu görüşe katılmaktayız. ÜNAL, s. 156; ERGÜNE, s. 287 vd. Aksi görüş için bkz. WIELAND, s. 498. Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ERGÜNE, s. 284 vd.
[35] ÜNAL, s. 156; ERGÜNE, s. 288.
[36] ERGÜNE, s. 288.
[37] ACAR, Belirlilik, s. 288.
[38] ACAR, Belirlilik, s. 289; GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri İle Karşılaştırmalı Olarak Eski Medeni Kanunun Üst Hakkına İlişkin Hükümlerinde Üst Hakkı İlişkisinin Tarafları ve İlgilileri İçin Kabul Edilmiş ‘’Tazminat (Bedel) Alacakları’’ ve ‘’İpotek Hakları’’, Bilgi Toplumunda Hukuk Ünal TEKİNALP’e Armağan Cilt II, s. 533-567, İstanbul 2003, s. 560; AKİPEK/AKINTÜRK s. 713.
[39] Yukarıda bkz. s. 3.
[40] ACAR, Belirlilik, s. 289-290.
[41] ACAR, Belirlilik, s. 293.
[42] ACAR, Belirlilik, s. 290; GÜMÜŞ, s. 562.
[43] ACAR, Belirlilik, s. 290, dn. 860; ACAR, Belirlilik, dn. 590.
[44] ACAR, Belirlilik, s. 292.
KAYNAKÇA*
ABİK, Yıldız : Kaynak Hakkına İlişkin Türk Medeni Kanunundaki Hükümler Hakkında Bir Değerlendirme, Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi, C. 3 S. 1, s. 79-91, 2010.
ACAR, Faruk : Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015 (Kısaltılmışı: ACAR, Rehin).
ACAR, Faruk : Rehin Hukukunda Taşınmaz Kavramı ve Özellikle Belirlilik İlkesi, İkinci Baskı, İstanbul 2017 (Kısaltılmışı: ACAR, Belirlilik).
AKİPEK, Jale : Devlet Orman Arazisi Üzerinde Üst Hakkı, Prof. Dr. Osman F. BERKİ’ye Armağan, s. 1-35,Ankara 1977 (Kısaltılmışı: AKİPEK, Ormanlarda Üst Hakkı).
AKİPEK, Jale : Üst Hakkı Kavramı, Muhtevası ve Mahiyeti, Prof. Dr. H. C. Oğuzoğlu’na Armağan, s. 25-71, Ankara 1972 (Kısaltılmışı: AKİPEK, Üst Hakkı).
AKİPEK, Jale/AKINTÜRK, Turgut : Eşya Hukuku, İstanbul 2009.
BAŞPINAR, Veysel : Su mülkiyeti açısından Türk Medenî Kanunu, yeraltı suları hakkında kanun ve su kanunu tasarısı hükümlerinin değerlendirilmesi, AÜHFD, C. 65, S. 4, s. 2725-2754.
BELEN, Herdem : Bağımsız Üst Hakkının Tasarruf Sınırlamalarına Konu Olmasının Hüküm ve Sonuçları, Vecdi ARAL’a Armağan, Kocaeli 2001, s. 371-396.
DOĞAN, Filiz : İpotek Açısından Belirlilik İlkesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 1992/3, s. 372-406.
ERGÜNE, Mehmet Serkan : Üst Hakkının Tasarruf İşlemlerine Konu Olmasına İlişkin Hukuki Sorunlar, İÜHFM C. LXVI, S. 1, s. 275-292.
GÜMÜŞ, Mustafa Alper : Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri İle Karşılaştırmalı Olarak Eski Medeni Kanunun Üst Hakkına İlişkin Hükümlerinde Üst Hakkı İlişkisinin Tarafları ve İlgilileri İçin Kabul Edilmiş ‘’Tazminat (Bedel) Alacakları’’ ve ‘’İpotek Hakları’’, Bilgi Toplumunda Hukuk Ünal TEKİNALP’e Armağan Cilt II, İstanbul 2003, s. 533-567.
GÜRSES, Davut :Kredi Teminatı Olarak Üst Hakkı İpoteği, Bankacılar Dergisi, S. 76, s. 3-17, 2011.
GÜRSOY, Kemal T./EREN, Fikret/ CANSEL, Erol : Türk Eşya Hukuku, İkinci Baskı, Ankara 1984.
JAVADKHANİ, Sheida : Türk Hukukunda İpotek, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2016, ’http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29771/Javadkhani_Sheida.pdf’’ Erişim Tarihi: 02.04.2017
KUNTALP, Erden : Bağımsız ve Sürekli Hakların Özellikle Üst Hakkının Taşınmaz Olarak İşlem Görmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 1991/4, s. 528-551.
SARI, Suat : Taşınmaz Rehninde Belirlilik İlkesi, Prof. Dr. M. Kemal OĞUZMAN’ın Anısına Armağan, İstanbul 2000, s. 963-1011.
SAYMEN, Ferit Hakkı/ ELBİR, Halid Kemal : Türk Eşya Hukuku Dersleri, İstanbul 1963.
ÜNAL, Mehmet : Türk Medeni Hukukunda Yapı (Üst) Hakkı, Ankara 1988.
WIELAND, Karl Albert : Kanunu Medenîde Aynî Haklar Cilt II, Tercüme Eden: İsmail Hakkı Karafakılı, İkinci Baskı, Ankara 1949.
AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
Bkz. : Bakınız
dn : dipnot.
C : Cilt.
İÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası.
m. : madde.
OK : 6831 sayılı Orman Kanunu.
s. : sayfa.
S. : Sayı.
TABAD. : Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi.
TMK : 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu.
TST : 13.08.2013 Tarihli Tapu Sicili Tüzüğü.
vd. : Ve devamı.